Özetle üzerinde durmak gerekirse; kadını her alanda ve cinsellikte “talep eden olmama”, “istekli gözükmeme” vurgularıyla yetiştiren geleneksel tutum vajinismus ve diğer cinsel işlev bozukluklarının gelişimine zemin hazırlar gözükmektedir. Cinsel eğitimin uygun verildiği, cinselliğin konuşulabildiği, çocukluk yaşlarından itibaren cinselliğin bir haz alma davranışı olarak kurgulanabildiği, kadının cinselliğine de değer verildiği toplumlarda vajinismusa daha az rastlanır.
Cinsellikle ilgili yanlış inanışlar ve tabular vajinismus gelişiminde önemli. Ülkemizde çocukluktan kalma korkuların, bekâret kavramına verilen tartışılamayan önemin, ‘kızlık zarı’ ve ‘ilk gece’ konusundaki yaygın yanlış inanışlarla pekişen kaygıların, geleneksel toplumlarda flörtöz ilişkilerin yaşanmasındaki zorluklar nedeniyle cinsel deneyimin aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlamasının vajinismus gelişmesinde etken olduğu söylenebilir. İlk gecenin ‘korkunç’ olduğu söylemleri, ‘kovalar dolusu akan kan’ hikâyeleri, ‘kız olmanın değil de, kadınlığın çok çok zor ve çileli’ olduğu tekrarlarıyla büyüyoruz. Nedense vajinal açıklık hep kara, çirkin deliğe benzetiliyor, kızlık zarı ise kalın duvara ya da örümcek ağına. Zarı anlatırken ‘dantela’ diyoruz oysa biz. Tanımlamaları değiştirmek bile öğrenmede ve tedavide etkin olabilir.
Toplumun cinselliğe bakışı temel etken gibi görünse de bazen vajinismuslu kadınlarda altta yatan farklı nedenler tabloyu ağırlaştırabilir. Geçmişteki cinsel tacizlerin etkilerine, çocukluktaki aile içi etkileşimler nedeniyle kadın rolünü benimsemekle ilgili zorluklara, gebe kalmakla ilgili kaygılara da rastlanabilir vajinismuslu kadınlarda. Heteroseksüel evliliğe zorlanan, eşcinsel kadınlar da da cinsel sorun vajinismus gibi karşımıza çıkabilmektedir.
2016-01-04