Meme Kanserinde Risk Faktörleri

Risk faktörü kanser gibi bir hastalığa yakalanma şansınızı etkileyen tüm etkenlere denir. Değişik kanserler için farklı risk faktörleri vardır. Örneğin uzun süreli ve yoğun güneş ışınına maruz kalmak cilt kanseri için risk faktörüdür. Sigara akciğer ağız ve gırtlak kanseri başta olmak üzere bir çok kanser için risk faktörüdür.

 

Bir veya birden çok risk faktörünün bulunması mutlaka hastalığa yakalanılacağı anlamına gelmemektedir. Meme kanseri için birden fazla risk faktörü bulunan bir çok kadında meme kanseri görülmezken,  çoğu meme kanserli hastada (bayan olmak ve ileri yaş dışında) belirgin risk faktörü bulunmamaktadır. Hatta risk faktörleri bulunanlar meme kanserine yakalandığında, bu faktörlerin kanser gelişimine ne kadar etkisi olduğunu saptamak oldukça zordur.

Meme kanseri için değişik risk faktörleri vardır. Kişinin yaşı veya ırkı gibi bazı faktörler değiştirilemezken, bazıları kansere neden olan çevresel faktörlerle bağlantılıdır. Sigara, alkol ve diyet gibi bazı faktörler ise kişisel yaşam tarzı ile ilişkilidir.

 

Değiştirilemeyen risk faktörleri

Cinsiyet: Kadın olmak meme kanseri için ana risk faktörüdür. Kadınlarda erkeklere göre çok daha fazla meme dokusu bulunmasına rağmen daha fazla meme kanseri gelişmesinin temel nedeni kadınlardaki dokunun sürekli östrojen ve progesteronun büyümeyi tetikleyici etkisi altında kalmasıdır. Erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Ancak kadınlarda meme kanserlerine 100 kat daha fazla rastlanır.

 

Yaş: Meme kanseri gelişmesi ile yaş arasında da kuvvetli ilişki vardır. Yaş ilerledikçe meme kanseri riski artar. Meme kanserlerinin sadece %2’si 30 yaşın altında görülür. Her 8 invaziv meme kanserinden sadece 1’i 45 yaşın altında saptanırken tüm kanserlerin yaklaşık 2/3’ü 55 yaşın üzerinde görülür.

 

Kişisel  meme kanseri öyküsü: Bir memesinde kanseri olanlarda, diğer memede meme kanseri gelişme riski 3-4 kat artmaktadır.

 

Ailesel meme kanseri öyküsü: Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kadınlarda risk artmaktadır. Birinci derece akrabalarında ( anne, kız kardeş ve kızı) meme kanseri bulunanlarda risk 2 kat artarken, kanserin 2 tane birinci derece yakında görülmesi riski 5 kat arttırmaktadır. Akrabalardaki meme kanseri menopoz öncesi dönemde ortaya çıkmış ve iki taraflı ise  bu oranlar daha da artmaktadır . Ailesel meme kanseri oranı % 20-30’dur.

 

Genetik risk faktörleri: Meme kanserlerinin % 5-10’u anne ve babadan kalıtsal olarak geçen bozuk genler sonucu oluşur. Genlerde meydana gelen bu değişikliklere mutasyon diyoruz. En sık görülen mutasyonlar meme kanseriyle ilişkili BRCA1 ve BRCA2 genlerinde olanlardır. Normal hücrelerde bu genler hücrelerin anormal büyümesini engelleyen proteinler üreterek kanser oluşumuna karşı koruyucudurlar. Bu genlerden birinde mutasyon olması sonucu bireyde meme kanseri riski önemli ölçüde artar.  Bu genlerden birininde değişiklik bulunan kadınlarda hayatları boyunca meme kanserine yakalanma riski % 50 – 85 arasındadır. Genlerdeki değişiklik genetik inceleme ile saptanabilmektedir. Kadınların sadece % 0.1-0.2’sinde bu gen değişikliği bulunmaktadır.Bu sebeple her kadında bu gen değişikliğini araştırmak gerekmez. Genetik test gereklilikleri için meme kanseri önlenebilir mi? bölümüne bakınız.

 

Irk: Beyazlar Afrika kökenli Amerikalı’lara göre daha fazla meme kanseri riskine sahiptir. Bununla beraber Afrika kökenli Amerikalı’larda meme kanseri tümörü daha kötü seyirlidir.Asya, Hispanik ve Yerli Amerikalı kadınlarda ise hem meme kanseri riski, hem de meme kanserinden ölüm riski daha düşüktür.

 

 

 

Meme dokusunun yoğun olması: Memede yağ dokusunun az, süt bezleri ve süt kanallarından oluşan dokunun fazla olması durumu “yoğun meme dokusu” olarak adlandırılır. Bu durum meme kanseri riskini arttırmaktadır. Yoğun meme dokusu mamografilerin değerlendirmesini de zorlaştırmaktadır.

 

İyi huylu (benign) meme hastalıkları: Bazı iyi huylu meme hastalıkları meme kanseri riskinde artışa yol açmaktadır. İyi huylu meme hastalıkları meme kanseri riskine etkilerine göre 3 gruba ayrılırlar.

 

Proliferatif (Aşırı hücre çoğalması) olmayan lezyonlar:  Meme dokusunda aşırı hücre çoğalmasının olmadığı durumlardır. Genel olarak meme kanseri riskinde artışa neden olmazlar, veya olsalar bile bu artış çok çok azdır. Bu grupta;

 

Fibrokistik değişiklikler

 

Hafif hiperplazi

 

Basit fibroadenom

 

Adenosis (sklerozan olmayan)

 

Benign (iyi huylu) filloides tümörü

 

Tek papillom

 

Yağ nekrozu

 

Mastit (meme iltihabı)

 

Duktal ektazi (süt kanallarında genişleme)

 

Lipom, hamartom, hemanjiyom, nörofibrom gibi diğer bazı iyi huylu tümörler

 

Atipi göstermeyen proliferatif lezyonlar: Meme dokusunu oluşturan süt kanalları ve süt bezlerinde aşırı hücre çoğalmasının olduğu lezyonlardır. Meme kanseri riskini 1.5-2 kat kadar arttırırlar. Bunlar;

 

Atipi göstermeyen duktal hiperplazi

 

Komplike fibroadenom

 

Sklerozan adenosis

 

Çok sayıda papillom

 

Radyal skar

 

Atipik duktal hiperplazi

 

Atipik lobuler hiperplazi

 

Atipi gösteren proliferatif lezyonlar: Bu lezyonlarda süt kanalları ve süt bezlerinde aşırı hücre çoğalmasının yanısıra hücrelerde anormal yapı görülür. Meme kanseri riskini 4-5 kat arttırırlar. Bunlar;

 

Atipik duktal hiperplazi

 

Atipik lobuler hiperplazi

 

Lobuler karsinoma in situ (LCIS): Lobüllerde anormal hücrelerin bulunmasıdır. Kanser değildir. Yüksek meme kanseri riskini gösterir. LCIS bulunan kadınlarda İleride her iki memede de invaziv kanser gelişme riski yüksektir.

 

Adet dönemleri: Meme kanserinin gelişmesinde kadınlık hormonları (östrojen ve progesteron) önemli rol oynar. Kadınlar hayatları boyunca hormonal siklusa yani östrojen ve progesteronun etkilerine ne kadar uzun süre maruz kalırsa o kadar risk altında kalacak demektir. Erken menarş (ilk adet kanamasının 12 yaşından önce olması), geç menapoz (55 yaşından sonra),  meme kanseri riskini hafif yükseltmektedir.

 

Işın tedavisi: Çocukluk veya gençlik çağında Hodgkin lenfoma veya non-Hodgkin lenfoma gibi başka kanserler nedeniyle göğüs bölgesine ışın tedavisi uygulanan hastalar yaklaşık 10 yıl sonra yüksek meme kanseri riskine sahip olurlar; bu gruptaki hastalar erken teşhise önem verilmelidirler. 40 yaşından sonra uygulanan ışın tedavisi ise meme kanseri riskini arttırmamaktadır.

 

Yaşam tarzıyla ilişkili faktörler

 

Hiç doğurmamış olmak veya ileri yaşta doğum yapmak: Hiç çocuk doğurmamış olmak veya ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak meme kanseri riskini hafif arttırmaktadır. Çok sayıda gebelik veya genç yaşta gebelik ise meme kanseri riskini azaltır. Hamilelik kişinin hayat boyu toplam adet dönemi sayısını azaltarak koruyucu etki yapmaktadır.

 

Doğum kontrol hapı kullanımı: Çalışmalar doğum kontrol ilacı kullananlarda meme kanseri riskinin hafif arttığını göstermekle beraber, bu risk ilaç  kesilince azalmaya başlamakta ve ilacın kesilmesinden 10 yıl sonra kullanmayanlarla eşitlenmektedir. Bu ilaçları kullanma kararını diğer risk faktörlerinizi göz önüne alarak doktorunuzla beraber vermeniz daha doğru olacaktır.

 

Menapoz sonrası hormon tedavisi: Menapoz sonrası hormon tedavisi veya hormon replasman tedavisi (HRT) uzun yıllardır menapozda ortaya çıkan belirtilerin giderilmesi ve osteoporozun (kemik erimesi) önlenmesi amacıyla kullanılmaktadır. Hormon replasman tedavisi iki şekilde uygulanmaktadır. Uterusu (rahimi) olanlarda genellikle östrojen ve progesteron içeren ilaçlar (kombine tedavi) kullanılmaktadır. Östrojen tek başına rahim kanseri riskini arttırdığından, bu riski azaltmak için progesteron eklenmektedir. Ameliyatla rahimi alınanlarda ise sadece östrojen uygulanabilir.

 

Çalışmalar uzun süre östrojen ve progesteronun kombine kullanımının meme kanseri riskini arttırdığını göstermiştir.  Bu artış ilacı halen kullanmakta olanlar veya kullanımını yeni bırakmış olanlarda görülmekte, ilaç kullanımını kestikten 5 yıl sonra risk normale dönmektedir.

 

Östrojenin tek başına kullanımının meme kanseri riskini anlamlı şekilde arttırmadığı görülmüştür. Bununla beraber bazı çalışmalar 10 yıl ve üzeri kullanımda yumurtalık ve meme kanserinde artışa yol açtığını ileri sürmüşlerdir. 

 

Eğer menapoz sonrası hormon tedavisine karar verilirse en uygun olanı mümkün olan en küçük dozda ve kısa süreli kullanılmasıdır.

 

Emzirme: Emzirmenin, özellikle 1.5 ile 2 yıl gibi uzun süreli olduğunda meme kanseri rizkini azalttığı bildiren çalışmalar vardır. Burada koruyucu etki, ilk adet yaşı geç, menapoz yaşı erken olanlarda olduğu gibi yaşam boyu adet dönemlerinin sayıca azalması sonucu ortaya çıkmaktadır.

 

Alkol tüketimi: Alkol alımı meme kanseri riskini arttırmaktadır. Risk alınan alkol miktarıyla ilişkili olarak artmaktadır. Günde 1 kadeh düzenli alkol alanlarda çok az risk artışı mevcutken, günde 2-5 kadeh içenlerde içmeyenlere göre risk 1.5 kat artmıştır. Alkolun bu etkisini östrojen salgılanmasını artırarak veya östrojenin metabolik yıkılımını azaltarak yaptığı düşünülmektedir. Amerikan Kanser Kurumu kadınların alkolu günde 1 kadehten daha fazla tüketmemelerini önermektedir.

 

Fizik aktivite azlığı: Düzenli yapılan egzersizin meme kanseri riskini azalttığına dair kanıtlar artmaktadır. Burada merak edilen ne kadar egzersiz yapılması gerektiğidir. Yapılan bir  çalışmada haftada 1 saat 15 dakika ile 2 saat 30 dakikalık tempolu yürüyüşün meme kanseri riskini % 18 azalttığı gösterilmiştir. Haftada 10 saatlik yürüyüşle bu azalış bir miktar artmaktadır. Amerikan Kanser Kurumu ise bu amaçla günde 45-65 dakika olmak üzere haftada 5 gün veya daha  fazla egzersiz önermektedir.

 

Fazla kilo ve obezite: Fazla kilolu olmak, özellikle yetişkinlikte alınan fazla kilolar, meme kanseri riskini arttırmaktadır. Menapoza kadar olan dönemde östrojenin büyük çoğunluğu yumurtalıklarda üretilirken, yağ dokusu çok az östrojen üretir. Menapoz sonrasında ise yumurtalıklardan östrojen üretimi durmakta ve yağ dokusu bu hormon için ana kaynak olmaktadır. Fazla yağ dokusu demek, daha yüksek östrojen seviyesi ve daha fazla meme kanseri riski demektir. 

 

Fazla kilo ve meme kanseri arasındaki ilişki karmaşıktır. Erişkin dönemde alınan kilolar meme kanseri riskini arttırırken, çocukluk çağından beri fazla kilolu olanlarda risk artışı yoktur. Fazla yağ dokusunun bel çevresinde birikmesi , kalça ve uylukta birikmesine göre riski daha fazla arttırmaktadır.  Amerikan Kanser Kurumu  hayat boyu ideal kilonun korunmasını önermektedir.

 

Meme kanserine olan etkisi ispatlanmamış veya tartışmalı  faktörler

 

Yüksek yağ oranı içeren diyet: Diyetteki yağ miktarının yüksek olması ile meme kanseri riski araındaki ilişki net olarak ortaya konamamıştır. Bir çok çalışma diyetteki total, doymuş ve doymamış yağ oranlarının düşük olduğu toplumlarda meme kanseri sıklığının daha az olduğunu göstermiştir. Bununla beraber A.B.D.de yapılan çalışmalarda yüksek yağ oranı ile beslenme ve meme kanser arasında ilişki bulunamamıştır. Araştırmacılar bu durumu açıklayamamaktadır. Farklı ülkelerde meme kanseri ve diyet ile ilgili çalışmaları, genetik, fizik aktivite ve başka besinlerin kullanımı gibi meme kanseri riskini etkileyebilecek faktörlerin varlığı karmaşık hale getirmektedir. Amerikan Kanser Kurumu günde 5 veya daha fazla porsiyon meyve ve sebze, bol lifli ve yağ, işlenmiş ve kırmızı etin az olduğu diyet önermektedir.

 

Ter önleyiciler: İnternette dolaşan e-posta dedikodularına göre, koltukaltı ter önleyicilerde bulunan kimyasalların, ciltten emilerek lenfatiklerle etkileştiği ve toksinlerin memede birikmesine ve meme kanserine yol açtığı ileri sürülmektedir.. Bunu destekleyecek yeterli veri ve laboratuvar çalışması yoktur.

 

Kürtaj: Kürtaj veya düşüğün meme kanser riski üzerine etkisi olmadığı bir çok çalışmada gösterilmiştir.

 

Meme Protezleri: Birçok çalışma meme protezlerinin meme kanseri riskini arttırmadığını göstermiştir. Bununla beraber memede protez bulunması, standart mamografi incelemesinde meme dokusunun görülmesini zorlaştırabilir. Bu sıkıntı değişik teknikler kullanılarak alınan görüntülerle giderilebilir.

 

Sütyen: Yine internette dolaşan e-posta dedikodularına göre sütyen kullanımının lenfatik akımı bozarak meme kanserine yol açtığı ileri sürülmektedir. Bunu destekleyecek bilimsel ve klinik veri bulunmamaktadır.

 

Kimyasallar: Çevresel etkilerin meme kanseri riski ile ilişkisi bir çok çalışmada incelenmiş ve çalışmalar halen devam etmektedir.

 

Bu anlamda en çok ilgi, teorik olara meme kanseri riskini arttırma ihtimali olan, östrojen benzeri etki gösteren  bileşikler üzerinedir. Örnek olarak bazı plastikler, kozmetikler ve kişisek bakım ürünleri, haşere ilaçları, kalıcı organik kirleticilerden olan poliklorlu bifenil (PCB) buna benzer etki göstermektedir.

 

Bu konu toplumda geniş yankı uyandırmasına rağmen, araştırmalar bu maddelere maruziyet ve meme kanser riski arasında bir bağlantı bulamamıştır.

 

Sigara: Araştırmaların çoğunluğu sigara ve meme kanseri arasında bir bağlantı saptayamamıştır. Bununla beraber, az sayıda çalışmada sigaranın meme kanseri riskini arttırdığı görülmüşsede, bu ilişki tartışmalıdır.

 

Pasif içiciliğin meme kanseri ile ilişkisi araştırılmaktadır. Hem aktif sigara içmek hem de pasif içicilik yüksek miktarda kimyasal içermektedir ve bu kimyasalların deney hayvanlarında meme kanserine yol açtığı gösterilmiştir. Sigara dumanındaki kimyasal maddeler meme dokusuna ve hatta süte geçmektedir.

 

Pasif içicilik ve meme kanseri riski ile ilgili çalışmaların sonuçları tartışmalıdır, ama en azından aktif sigara içmenin meme kanseri riskini arttırdığı gösterilememiştir.

 

California Çevre Koruma Kurumu 2005’de yayınlanan raporunda pasif içicilik ile meme kanseri arasında özellikle menapoz öncesi genç kadınlarda tutarlı bir nedensel ilişki olduğu sonucuna varılmıştır.2006 yılında Birleşik Devletler Genel Cerrahları sigara dumanına istem dışı maruziyetin sağlık sonuçlarıyla ilgili raporunda bu ilişkinin anlamlı olmasına rağmen yeterli kanıt olmadığı bildirilmiştir.

 

Gece çalışması: Birkaç çalışmada gece çalışan kadınlarda meme kanseri riskinin daha fazla olduğu bildirilmiştir.  Araştırmacılar bu etkinin melatonin düzeyindeki değişklik sonucu olabileceğini düşünmektedir. Melatonin salgılanması vücudun ışığa maruziyetiyle etkilenen bir hormondur. Bununla ilgili çalışmalar devam etmektedir.